Zahmette Rahmet Vardır: İnsanlık ve Ümmet İçin Bila Bedel Gayretin Hikmeti ve Perde Arkasındaki Bedeli

İslam düşüncesinin köşe taşlarından biri, belki de pratik ahlakının en temel düsturlarından sayabileceğimiz “Zahmette rahmet vardır” hakikatidir.

Bu veciz ifade, yüzeysel bir teselliden öte, varoluşsal bir gerçeği, ilahi bir yasayı ve müminin kulluk yolculuğunun şifresini barındırır.

“Zahmet,” sadece fiziksel yorgunluk veya zorluk değil; nefsin rahatından feragat etmek, bedeli olmayanı gözetmek, anın getirdiği kolaylığa sırt çevirip daha yüce bir amaç uğruna çaba sarf etmektir.

“Rahmet” ise yalnızca dünyevi bir karşılık veya ahirete dair vaat edilen bir mükafat değil; aynı zamanda kalbe inen bir huzur, yapılan işe sirayet eden bir bereket, kişinin Allah’a yakınlaşması ve O’nun rızasını kazanmasıdır.

İşte bu iki unsur arasındaki kaçınılmaz bağ, müminin hayatına anlam katan, onu harekete geçiren ve çabasına değer katan asıl dinamiktir.

Bu hakikat ışığında, insanlığın genel menfaati için çalışmak, İslam ümmetinin ihyası ve birliği için gayret göstermek, bilhassa yeryüzünün dört bir yanında ezilmiş, güçsüz bırakılmış, çaresiz kalmış insanlar için elini taşın altına koymak, bu “zahmet”in en soylu, en hikmetli biçimlerindendir.

Ancak burada kastedilen gayret, hesaplı, kitaplı, kişisel veya zümresel bir çıkar beklentisi taşıyan, planları dünyevi başarıya endeksli bir çalışma değildir.

Bilakis, bu çalışma, sadece ve sadece Allah rızası için, O’nun hoşnutluğunu kazanma arzusuyla tutuşan bir kalbin eyleme dökülmüş halidir. Bu, “bila bedel” çalışmayı göze almak, hatta bunu arzu etmektir.

İnsanın yeryüzündeki varoluşu, halife olarak atanmasıyla birlikte bir sorumluluk yükler.

Bu sorumluluk, yalnızca kendi nefsinin kurtuluşunu değil, çevresinin, toplumunun ve nihayetinde tüm insanlığın selametini gözetmeyi içerir.

Kuran-ı Kerim’de iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, yardımlaşmak ve dayanışmak üzerine sayısız ayet bulunmaktadır.

Peygamber Efendimiz (sav)’in hayatı ise, insanlığa rahmetin en canlı örneğidir.

O’nun çabası, Mekke’nin zulmünden Medine’nin inşasına, oradan da tüm insanlığa yayılan bir “zahmet”in bereketi, yani “rahmeti”dir.

Bu uğurda karşılaştığı her türlü zorluk, O’nun derecesini yükseltmiş, getirdiği mesajın evrenselliğini perçinlemiştir.

İslam ümmeti, tevhidi ilkesi etrafında kenetlenmiş, coğrafi sınırları aşan manevi bir bütündür.

Ümmetin bir ferdinin acısı, diğer fertlerin acısı olmalıdır. Bu kardeşlik hukukunun gereği, ümmetin karşılaştığı her türlü zorluğa, maruz kaldığı her türlü zulme karşı duyarsız kalmamak, elden gelenin en iyisini yapmak için çaba göstermektir.

Bu çaba, kimi zaman ilmi bir gayretle ümmetin meselelerine çözüm aramak, kimi zaman maddi yardımla dertlerine derman olmak, kimi zaman da sadece samimi bir dua ile destek olmak şeklinde tecelli edebilir.

Ancak bu gayretin asıl değeri, yine çıkarsız ve hesapsız oluşunda yatar.

Ümmet için yapılan bir çalışmanın karşılığını Allah’tan beklemek, o işe paha biçilmez bir kutsiyet kazandırır.

Mazlum, muztazaf ve biçareler ise, yeryüzünün en hassas, en korunmaya muhtaç kesimidir.

Onların hakkını savunmak, seslerini duyurmak, yaralarına merhem olmak, İslam ahlakının en temel emirlerindendir.

Bu tür bir yardım faaliyeti, çoğu zaman görünmez, takdir edilmez, hatta riskli olabilir. İşte tam da bu noktada “zahmette rahmet vardır” ilkesi devreye girer.

Çünkü bu çabanın dünyevi bir getirisi olmasa da, Allah katındaki değeri eşsizdir.

Bir mazlumun gözyaşını silmek, bir biçarenin elinden tutmak, Allah’ın rahmetini celp etmenin en kestirme yollarındandır.

Bu işler, çoğu zaman “bila bedel”dir; çünkü karşılığı ne makamdır, ne şöhrettir, ne de maldır. Karşılığı, kalpte hissedilen ilahi hoşnutluk ve ahirete hazırlanan eşsiz bir sermayedir.

Peki, bu çıkarsız, hesapsız ve bila bedel çalışma arzusunu nasıl besleyebiliriz? Bu, “ihlas” kavramını derinlemesine anlamakla mümkündür.

İhlas, ameli her türlü şirkten, riyadan ve nefsin bencil arzularından arındırarak sadece Allah için yapmaktır.

Bir işe başlarken niyetimizin berrak olması, o işin zahmetini rahmete dönüştüren temel faktördür.

Eğer niyetimiz Allah rızası ise, karşımıza çıkan zorluklar birer imtihan olur ve her aşılan zorluk, manevi derecemizi yükseltir.

Eğer niyetimiz dünyevi bir kazanç veya takdir ise, o işin zahmeti sadece bir yüke dönüşür ve beklenen rahmet tecelli etmez.

Hesapsızlık ve plansızlık burada, işin metodolojisindeki bir eksiklikten ziyade, niyet ve beklentideki arınmışlığı ifade eder.

Elbette bir işi en iyi şekilde yapmak için planlama ve hesap kitap gerekir.

Ancak burada kastedilen, “Bu işten bana ne çıkar?”, “Ne kadar tanınırım?”, “Hangi kapılar açılır?” gibi bencil hesaplar yapmamak, sonuçlara aşırı derecede takılıp kalmamak, nihai sonucu Allah’a bırakmaktır.

Gayret bizden, tevfik Allah’tandır. Önemli olan, niyetin saflığı ve gösterilen çabanın samimiyetidir.

Bila bedel çalışma arzusu ise, müminin teslimiyetinin ve Allah’a olan güveninin bir göstergesidir.

Kendi emeğini Allah yolunda “satmak”, karşılığında O’nun sonsuz lütfunu ve rahmetini beklemek, ticarelerin en kârlısıdır.

Bu, dünya malına ve makamına gönül bağlamamanın, kalbi sadece Yaratıcıya adamış olmanın bir işaretidir. Bu türden bir çalışma, kalbi cimrilikten, hasetten ve dünyevi hırslardan temizler.

İnsana gerçek özgürlüğü tattırır; çünkü artık dış etkenlere, insanların takdirine veya maddi karşılıklara bağımlı değildir.

Onun tek beklentisi, Alemlerin Rabbinden gelecek olan “rahmet”tir.

Bu perspektiften bakıldığında, insanlık için, ümmet için, mazlumlar için çekilen her zahmet, atılan her adım, dökülen her ter damlası, aslında ruha işlenen bir nur, ahiret sermayesine eklenen bir cevherdir. Belki dünya gözüyle büyük başarılar elde edilemez, belki takdir görmek bir yana eleştiri ve engellerle karşılaşılır.

Ancak “Zahmette rahmet vardır” inancı, bu yolculukta müminin yoldaşıdır.

Bilir ki, görünmeyen alemde bu çabaların karşılığı katbekat verilmektedir.

Kalbindeki huzur, Allah ile arasındaki bağın güçlenmesi, yaptığı işe konan manevi bereket, zaten peşin ödenen bir “rahmet”tir.

Dolayısıyla, ey mümin kardeşim! Eğer kalbinde insanlığa faydalı olma, ümmetine hizmet etme, mazlumun yanında durma ateşi yanıyorsa, sakın ha bu yolda karşılaşacağın zahmetlerden çekinme.

Unutma ki, zahmetin olduğu yerde rahmet vardır. Hesap yapma, çıkar gözetme, karşılık bekleme.

Sadece niyetini halis kıl ve tüm gücünle Allah rızası için çalış. Bil ki, “bila bedel” görünen her çabanın, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz katında eşsiz bir bedeli vardır.

Bu bedel, dünya ve içindekilerden çok daha değerlidir. O rahmet, sadece senini değil, çaba gösterdiğin topluluğun ve tüm insanlığın üzerine inecektir.

Öyleyse durma, gayretini artır, çıkarsız çalışmayı kendine şiar edin ve zahmetin kucağında gizlenmiş o büyük rahmete doğru yürü! Bu kutlu yolculukta Rabbim yar ve yardımcın olsun.

Bize Ulaşın

Soru, talep ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.